RUMBADAN CUMBAYA YA DA REZİDANSTANTAN KÖYE KAÇIŞ

19.yüzyıl ve sanayi devrimine kadar insanoğlu daha sakin bir hayat tarzına sahipti.

Ekonomik devrim ve yeni iş kollarının ortaya çıkmasıyla birlikte, yeni hayaller, idealler, gün yüzüne çıktı.

Hızlı kapitalistleşme süreci, tüm dünyayı derinden ve köklü bir değişime sürükledi. Tüketim ve teşhir toplumu evini ve evinin içini teşhir etmeye başladı. Değişim ilk önce mikro dünya olan “ev” de başladı.

ATALARIMIZIN EVİNDE "BALKON" YOKTU.

Avlu vardı. O da mahremi niteleyen bir alandı.

Şimdi “İçeri ”de kaldık; o kutu kutu evlerde .

Dışarıdan gelecek haram bakışları engellemek için yapılmıştı avlu. Bugün avlusuz evlerde yaşıyoruz..

Bugün, sosyal medyada “mahremiyetin cenaze namazı” kılınmış durumda.

Türk evi bir yaşama biçimiydi. Ustaları sadece Türklerden oluşmayan bir yapı. Bu yüzden “Osmanlı evi” ismini kullananlar da olmuş. Taş işçiliğine Ermeniler, teneke işlerine Yahudiler el atmış. Rumlarında katkısı mevcut mîmâride.

KUTSALIN İLK DURAĞI: YUVAMIZ

Ev; evrenin düzensizliğinden koparılmış bir dünya cenneti…

Bazen sazdan bir kulübe, bazen keçeden çadır, bazen ahşap bir bina, bazen beton bir kutu, bazen köşk… Toplumun mikro ölçekte bir örneğidir ev ya da yuva.

Tıpkı içinde barındırdığı ailenin zaman içinde küçülerek ve parçalanarak dönüşüm geçirmesi gibi evler de zamanla küçüldü, sıkıştı…

Evler insani bağlardan, doğadan ve topraktan ırak, birbiri üzerine kümelenmiş durumda.

Güneşten, ağaç ve bitkilerden, topraktan, hayvanlardan kısaca tabiatla temastan tecrit edildi.

Peyami Safa’nın , “Cumbadan rumbaya” isimli romanı geliyor akla. Yaşadığı köhne evden ve semtten kurtularak modern bir yaşama kavuşma amacında olan Cemile bir gün Tahsin adındaki zengin bir adama rastlamış ve arzu ettiği hayata kavuşmuştur. Fakat Karagümrüklü Cemile bu hayata kavuşunca mutlu olamayacaktır.”

Romanda verilen mesaj: insana mutluluk veren değerler, satın alınamıyormuş meğer.

VİRÜS BİZİ EVİMİZE HİCRET ETTİRDİ

Sevdiklerimizle vakit geçirmenin kıymetini öğretti bize.

Bilgisayar karşısında unuttuğumuz çocuklarımız ile göz göze geldik

Sırtımıza taşıyabileceğimizden fazla yük almama kararını verdik. Büyük hedefler, büyük hırslar yerine küçük hedeflere yeltendik.

Sahip olduklarımızın kıymetini, kendimizin ait olduğu bir yer olduğunu kavradık.

Sadece kendimiz için yaşarken, bir başkasına yardımcı olmanın, diğergâm olup, bir başkasının sızısını dindirmenin huzuruna erdik.

Dünyanın zorbalığından, çevrenin kıyıcılığından ve anlaşılmamanın doğurduğu yorgunluktan kaçıp saklandığımız, dinlendiğimiz, huzur bulduğumuz yuvamıza sığındık.

Ruh yuvasına kavuşunca, sükûnetin huzurunu tattık…

Tıpkı Kuran-ı Kerim'in Nahl Suresi 80'inci ayetinde söylendiği gibi "Allah size evlerinizden bir huzur ve sükûn yeri yaptı."

İSKANDİNAV ÜLKELERİNİN YAŞAM FELSEFESİ: “HYGGE”

Evde kaliteli zaman geçirme konusu açıldığında özellikle Danimarka insanı geliyor akla.

Havası yılın 365 gününün 350 günü buz gibi ve yağmurlu. Dünya üzerindeki konumu gereği yazın birkaç ay hariç bol bol karanlıkta kalıyor. Bitmek bilmeyen kışlar var.

Danimarkalılar ve Norveçlilerin 200 yıldır uygulayarak hem sıkıntıdan hem de psikolojik baskılardan korunmalarını sağlayan bu usul artık oralarda millî kimliğin de bir parçası.

İskandinavlar bu kadar uzun kışlara aylar süren gecelere ve evlerine kapanmaya nasıl dayanıyor sorusunun cevabı da büyük ölçüde hygge'de yatıyor.

Bu anlayışı hayata aksettirmek içinse öncelikle herkesin yaşadığı evini yani, yuvasını maddi ya da manevi yöntemlerle daha tatlı, daha eğlenceli, daha huzurlu bir hâle getirmesi, dingin bir bakış açısı edinmesi, aile ve dostlarının kadir kıymeti üzerine düşünmesi ve özellikle sahip olduklarının şükrüne varması gerekiyor.

Hygge kavramını biraz daha açacak olursak; gündelik hayatta birçoğumuzun içinde bulunduğu koşuşturmacayı ortadan kaldırdığımız, teknolojiden biraz olsun uzak kalabildiğimiz, sevdiklerimizle daha çok vakit geçirdiğimiz, kendimize daha çok zaman ayırabildiğimiz anlar Hygge anlamına geliyor.

Teknolojik aletlerden uzaklaş, yanan bir mum ışığında, pencereden dışarı bakıp yağmuru izle…

Sıcak tutan yün çoraplar, şömine ateşi ve odunların çıkardığı ses, battaniye altında içilen bir kahve gibi tanımlar 'hygge'yi karşılıyor.

Bu yaşama birde içsel duyuşları katsalar; dua, tefekkür… Ne kadar güzel olur…

Bayramınızı tebrik ederim dostlar. Kalın sağlıcakla.

# YAZARIN DİĞER YAZILARI

Yazar Murat Yılmaz - Mesaj Gönder


göndermek için kutuyu işaretleyin

Yorum yazarak Demokrat Kocaeli Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Demokrat Kocaeli hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Demokrat Kocaeli editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Demokrat Kocaeli değil haberi geçen ajanstır.



Anket Yerel seçimlerde Derince'de kime oy vereceksiniz?
Tüm anketler